Tezahüratlar hâlâ kulağımda. Güle güle.
Mosheau'yi futbol oynadığı zaman/mekan içine değerlendirdiğimizde, çok farklı bir yöneliş ve tarz sahip olduğu için ayrı sevmek gerekir. O zamanın biçimsel dogmaları yüzünden, hiç taraftarın biricik sevgilisi olmadı Moshoeu ama performansı sayesinde hep ceket önü iliklenerek karşılığını buldu tribünlerde. Assolist 10 numaraların gösterişine sahip değildi, böyle bir iddiası da yoktu. Statik oyuna karşıydı belli ki, kanatlara deplase olduğu çoktu, santra yayının gerisine geldiğinde daha da çoktu...
İlhan Cavcav'ın ilk ticari açılımlarından biri olarak Gençlerbirliği'ne geldiğinde, golcü Kona ve enerjik Khuse'nin gerisinde anılıyordu adı. Yine de takdir ediliyordu, sadece onlar kadar sansasyonel bir beğeni yoktu. Kocaelispor hemen transfer etti Mosheau'yu. Cavcav potansiyeli anlayabilseydi biraz daha elinde tutar büyük takımlardan birine göndermeye çalışırdı sanki.
Böyle oyuncuların değerleri izledikçe artıyor. İlk bakışta bazı yönleri kitleler tarafından görülmüyor herhalde. Kocaelispor yılları Moshoeu için bu değerlenme yılları oldu. Özellikle takımın iyi gidişi, ligde üst sıralara oynarken bir de Türkiye Kupası alınan dört sezonun ve de Dünya Kupası performansının ardından yolu Fenerbahçe'ye düştü.
Dedik ya zaman/mekan açısından bakınca Moshoeu 10 numara görkeminde geride kalıyordu diye; Okocha'nın çalımlarına ve görkemli stiline alışan Fenerbahçeliler ilk geldiğinde "Nasıl Afrikalı bu ya?" diyorlardı. Oysaki onun görkemsiz ama yararlı stili önce Otto Bariç, sonra da Joachim Löw tarafından takdir gördü. Tabii taraftarın saygısı da geldi bunların ardından. Açıkçası tam Löw tipi futbolunun 10 numarasıydı Moshoeu. 10 numara mevkiinde yer alan ama tipik bir 10 numara gibi davranmayan, hareketli, her şeyden biraz da olsa başarabilen dengeli bir orta saha oyuncusu.
O da yanıltmadı özellikle çoğu ceza sahası dışından olmak üzere attığı 15 golle ve daha büyük rakamlara ulaşan asistleriyle kendini gösterdi. Beşiktaş ve Kocaelispor ağlarına yolladığı füzeler es geçilmez genelde ondan bahsedildiğinde. Neyi eksikti diye sorarsanız ben bir eksik bulamıyorum... Daha falzasını yapabilenler vardı ama ondan çok daha azını yapıp el üstünde tutulanlar da çoktu. Oyununu da kurdu, presini de yaptı, her zaman işine baktı.
Mustafa Denizli Fenerbahçe'nin başına geçmeye hazırlandığı sırada, yaşlanmasının da büyük etkisiyle gözden düştü ve o sezon Bursaspor'un yolunu tuttu. İki sezonun ardından Afrika'ya döndü. İki kez bıraktı futbolu ama dayanamadı geri döndü. Bugün Moshoeu kanser tedavisi gördüğü hastanede 46 yaşında hayatını kaybetti. Ama aklımda o tezahürat var; "Jon - Leşiba- Moşe! Moşe!" (Tekrarlanıp duruyor...)
0 yorum:
Yorum Gönder