ads slot

Latest Posts:

Militaristik futbol felsefecisi: Marcelo Bielsa

Bu yazı, 30 Ocak 2015 tarihinde Hayatım Futbol dergisinde yayımlanmıştır.
Bielsa çok önemli River Plate maçı öncesinde Velez Sarsfield’lı futbolcu Martin Posse’yi yanına çağırır ve şöyle der; “Martin, yarınki maçta Juan Pablo Sorin’i kovalaman gerecek. Gerekirse yatağına kadar eşlik edeceksin.” Martin Posse duyduğu şey karşısında şaşırmıştır. Çünkü hücumları ve yeteneğiyle bilinen bir kanat oyuncusu olarak aklı hep gol ve asistlerdedir. Şaşkınlıkla cevap verir: “Marcelo, saygısızlık olmasın ama dediğini yaparsam hücumdaki verimim düşer.” Bielsa sakin bir ses tonuyla tartışmaya son noktayı koyar: “Mükemmel. Bunda olumsuz bir yan yok, Martin. Git, Sorin’le konuş. Maç boyunca hücuma çıkmamayı kabul ederse, o zaman sorun çözülmüş demektir!”

Bielsa’nın sorgulanmaz militaristik otoritesi yüzünden, Posse’ye suratını asmaktan başka çare kalmaz ama o maçta oynadığı oyun, gazetelerce kahraman gösterilmesine sebep olur. Sezon sonundaysa Velez, Clausura’yı kazanır.

Kolay adam değildir Bielsa. Boşuna “El Loco” (Deli) lakabı koyulmamıştır ona. Fakat zor bir adam oluşu dehasının üstünü örtemeyecek kadar önemsizdir. Genellikle dâhilik ve delilik arasında ince bir çizgi olduğu söylenir ama ikisi iç içe geçmiş kavramlardır. Dünyayı -konumuz özelinde futbolu- değiştirmek için biraz deli olmak zorunludur. Athletic Bilbao'dan eski oyuncusu Fernando Llorente, “İlk başlarda ısrarcılığı ve ‘hayır’ı cevap olarak kabul etmeyişi sinirlerinizi alt üst edebilir ama sonunda bir dâhi olduğunu anlarsınız” diyor onun için.


BAŞARISIZLIK BU MU?
Yönetimlerle tartışır, komando antrenmanlarıyla oyuncularının canını çıkarır, geçinmesi zordur; ama hepsinin ötesinde, dedikleri uygulandığında adeta bir sihirli değnek vardır elinde Bielsa’nın. Bugün o değnek şu ana kadar çalıştırdığı en yüksek profilli kulüp takımı olan Marsilya’nın üstünde. Kadro yapısını incelediğinizde Marsilya’nın en fazla orta sıralara oynayabilecek bireysel futbolcu kalitesinin farkına varırsınız. Ama bugün o Marsilya, PSG gibi para babası bir takım ve Lyon gibi bir ekol takımıyla şampiyonluk mücadelesini kafa kafaya sürdürüyor. Herkes yüzde 200’ünü veriyor takıma. Herkesin adam olmaz dediği büyük yetenek Thauvin, Bielsa öncesinde sadece ‘gelecek vaat eden’ oyuncu olan Imbula ve daha ileri sıçramayacağı düşünülen Gignac, bugün Avrupa devlerinin transfer listesinde. Athletic Bilbao'ya oynattığı Avrupa Ligi finalini, kulüp bir daha ne zaman görebilir emin değilim. Şili Milli Takımı herkesin hayran olduğu bir futbol ekolü hâline geldiyse, bir numaralı sorumlusu o. Arjantin Milli Takımı, o gittikten sonra kupaları sıralayamadığı gibi, bir daha o kalitede futbol da oynayamadıysa da…

Chelsea, PSG, Bayern, Real Madrid gibi zenginliğiyle diğer tüm takımlardan oyuncu toplayan takımların hocası olmadı hiçbir zaman Bielsa. Çünkü Bielsa kendine inanan ve hükümdarlığını kabul eden oyuncularla yol almak zorundadır. Eldeki verilere bakıp büyük kupa kazanma şansı olmadı diye onu başarısız mı sayılmalı, yoksa futbola kattıkları için başarılı mı sayılmalıyız, ona siz karar verin.


"KAZANMAK İÇİN OYNARIZ"
Başarı hakkında şöyle diyor Arjantinli hoca; “Bana gazeteciler genelde kazanmak ve iyi oynamak arasında hangisini tercih ettiğimi sorarlar. Ben bu ayrıma karşıyım. Biz kazanmak için iyi oynarız. Bunlar iki ayrı seçenek değil. Başarıya ulaşan yolda, güzel oynamaktan daha hızlısı ve hoşu yok.”

İyi oynamak için başarısız olma riski de alınmak zorundadır çoğu zaman. Acı yoksa kazanmak da yoktur. Bielsa, “Başarı; biçimi bozan, gevşeten, aldatıcı, bizi daha kötü yapan ve kendimize aşık olmamızı sağlayan bir şey olabiliyor. Başarısızlıksa tam tersi. Başarısızlık antrenman demek, daha iyi olmaya çalışmak demek. Mahkumiyetiyle bizi daha güçlü yapan bir şey” diyor başarı hırsını anlatırken. Bunu bir “kaybeden edebiyatı” olarak okuduysanız, ben ne anladığımı söyleyeyim; “Her gün, her saniye başarıyı odağına almak eninde sonunda, toplamda başarılı olmamayı getiriyor.”

Bir hayli göreceli olabilecek, “Başarılı mı, değil mi?” tartışmalarını bir kenara bırakalım ve onu bir dâhi yapan özelliklerine odaklanalım biz…


MÜKEMMELİK VE KUSURSUZLUK FARKI
Bielsa bir idealisttir her şeyden önce. Hayatına da ideallerinin peşinde bir adam olarak başlamıştır zaten. Önce babasının tuttuğu takım Rosario Central yerine Newell’s Old Boys’u tutmaya başlamış küçük yaşlarda; sonra babası, erkek ve kız kardeşleri Arjantin’in önemli politikacılarından olmasına rağmen o tüm ısrarları, ‘Gel oğlum, yapma etme… Önünde iyi bir kariyer var’ nasihatlerini es geçip futbolcu olmaya karar vermiş bir adamdır. Sakatlık sebebiyle henüz 25 yaşında oyunu bıraksa da bu sefer gözünü teknik direktörlüğe dikmiş bir futbolcu eksidir. Ünlü bir eski futbolcu değilseniz, maça 1-0 geriden başlarsınız. Çok çalışması gerekmiştir onun da. Bu, tabii Mourinho ve Sacchi gibi hocalar için de geçerli. Bielsa için de tek çare kafa patlamaya devam etmekmiş.

Onun için bir takıntı haline gelen futbol videolarını toplamaya bu dönemden başlamış mesela. Kendi mükemmelliğinin peşine düşmüş ve mükemmellikle – kusursuzluk arasındaki farkı anlamış. Kusursuzluğun peşinde olmak, insanı eninde sonunda vasatlığa yöneltir. Çünkü kusursuz bir düzen kurmaya çalışırsanız, risk almıyorsunuz demektir. Kusur hataları en aza indirgemekten geçer. Bu da sizi bütünde bir mükemmelliğe ulaştırmaz.


BAŞÖĞRETMEN BIELSA
Bielsa’nın dev bir maç arşivine sahip olduğunu söylemiştik. Bu rakam 10 binlerde. Her maç üzerine düşünülmüş, her maç üzerine gözlemlenmiş bir ayrıntı var. Analiz programlarından da yardım alıyor fikrini oluştururken Arjantin hoca. Bu izleme tecrübesi sayesinde futbolun içindeki her şeye karşı bir fikri var. Hiçbiri de muğlak değil. Martin Posse, “Futbol hakkında fikirleri çok net. Herkese bunu çok anlatıyor ve her oyuncusunu neyi, neden istediği konusunda ikna ediyor” diyor.

Bu ego, oldukça didaktik bir öğretmene dönüşmesini sağlıyor Bielsa’nın. Bilbao’daki antrenmanlarından birkaçında oyuncularına topun neresine vurmaları gerektiğini anlatmış, bununla da yetinmemiş vurmaları gereken yerleri kramponlarında boyamış Arjantinli hoca. Futbol dışındaki taktik çalışmalarda da video görüntüleri büyük bir yer oynuyor. Bu fazla kafa çalıştırma hâli mutlaka ayrıntılı bir anlatma sefahati ve münazaralar gerektiriyor. 5-6 saat süren video seanslarında oyunculara neler yapmaları gerektiğini tek tek anlatıyor. Oyuncularının canını çıkardığı antrenmanlar sırasında oyunu sık sık kesiyor ve herkese neler yapması gerektiğini anlatıyor. Bir hayli dediğim dedik bir hoca Bielsa, her iyi öğretmenin olduğu gibi. Öğretmenizden çok bildiğinize inanıyorsanız, gelişim gösteremezsiniz. Bielsa’nın oyuncularıysa A’dan Z’ye hep bir gelişim içindeler. Geriye giden bir tane futbolcu gösteremezsiniz.


FELSEFE SAHİBİ
Çünkü Bielsa bir progresiftir. Futbolun nasıl göze hoş gelen bir şekilde oynanması gerektiğine dair bir fikri vardır her zaman. Taktiklerinde önlemden ziyade, nasıl daha iyi oynayabileceğinin, oyununu nasıl geliştirebileceğinin yollarını arar. “Benim için futbol hareketliliktir” diyor. “Hep koşmak zorundasınız. Bir futbolcu, futbolda hiçbir koşulda olduğu yerde dikilemez. Ben takıntılı bir hücumcuyum. İzlediğim o tüm videoları da atak yapmak için izliyorum, defans yapmak için değil. Defans yöntemim ne biliyor musunuz? Herkes (bütün takım) koşar. Koşmak arzuyla alakalı bir mesele olduğuna göre, defans yapmak yaratıcı olmaktan daha kolaydır çünkü yaratmak yetenek gerektirir.” Bu felsefi beyin jimnastiği Bielsa’yı büyük bir taktik deha haline getiren şey de aynı zamanda.

Takımlarını hareketlilik ve dinamizm ekseninde kuran hocanın en büyük alametifarikası taktiksel geçişliliği. 4-3-3, 3-3-3-1, 1-3-3-3, 3-5-2 ve 4-2-3-1… Bunların hepsini bir sezonda -daha da ileri gidiyorum bir maçta- saha içinde görebilirsiniz, adeta kaotiktir dışarıdan bakanlara göre. Top kendinde değilken bol pres ve alan parselleyiş, top kendiyken en doğudan bir şekilde kaleye inmek bu geçişliğinin anahtarlarından. Onun için önemli olan bir taş yerinden kaydığında, tüm takımın mekanik hareketi sayesinde oyun stilinin bozulmaması. Taktiklerle kafayı bozmuş bir başka hoca Pep Guardiola’nın, onu “Gezegen üzerindeki en büyük hoca” ilan edişi boşuna değil.


DETAY MANYAĞI
Bielsa aynı zamanda agresif bir stile sahip. Bir futbol sever için en önemli şey futbolcuların arzusudur herhalde. Her şey telafi edilebilir ama isteksizlik asla. Guardiola onun anlayışı için şöyle diyor; “Bielsa takımları çok agresif. Nefes almanıza bile izin vermiyorlar. Yedi kişiyle ceza sahası içindeler, bir bakıyorsunuz topu kaptırıyorlar ama 11 kişiyle defanstalar!” Bu ağır militaristik antrenmanları gerektiriyor tabii. Herkes antrenmanların çok ağır olduğu kabul ediyor. Şu an Marsilya’da oyuncusu olan Gignac şöyle diyor; “Evet, antrenmanlar çok sıkı ama aydınlatıcı. Hem taktik hem de teknik açıdan. Bielsa her şeyi en ufak detayına kadar biliyor. Antrenman programlarına bir göz attım. Yüzlercesi var. Her biri analiz ettiği maçlar üstüne kurulmuş. Bize saf ve gerçek futbolu o öğretti.”


EKMEĞİNİ TAŞTAN ÇIKARIR
Bielsa ekmeğini taştan çıkarır yani. Benzer bir şekilde ekmeğini taştan çıkarıp Atletico Madrid ile mucizeler yaratmaya devam eden Diego Simeone milli takımdan hocası için şöyle diyor biyografisinde; “Her oyuncudan alabileceği en iyi performansı almayı çok iyi bilir. Bir kere onun takımına girdiğinizde, bambaşka bir oyuncu olarak çıkarırsınız.” Bielsa bu başarıyı dürüstlüğüyle sağladığını düşünüyor ve şöyle diyor; “Bir teknik direktörün yapabileceği en büyük iki hata nedir biliyor musunuz? Uçabilecek bir oyuncuları yürümeye zorlamak ve uçamayacak oyuncuları uçabileceğine inandırmak.” Baya delice bence de ama işe yarıyor.

Eski öğrencisi Iker Muniain’e de sormuşlar; “Bielsa söylendiği kadar deli mi gerçekten?” diye. Şöyle cevap vermiş genç yetenek;“Hayır, tabii ki değil. Daha da deli!” Ünlü yazar Philip K. Dick “Bazen içinde bulunduğumuz gerçekliğe vereceğimiz en iyi tepki delirmektir” der. Bielsa’nın da içinde yer aldığı, sadece kupaların başarı sayıldığı futbol dünyası içindeyseniz; sadece güzel oyunla başarıya ulaşmak isteyen bir anlayışın ısrarla inşası, pek tabii ki delilik olarak nitelenebilir. Başarının etki alanına bakmadan, sadece kupaya ve rakamlara indirgenmesi, bir anlamda Dünya Kupası sahibi Kleberson’un Cruyff’tan daha iyi futbolcu olduğunu söylemeye benziyor. Bu düz, gerçekçi olduğunu iddia eden mantığın izinden gitmektense, Bielsa’nın dâhi deliliğinin izinden giderim daha iyi!
Doğum tarihi: 21 Temmuz 1955
Ülke: Arjantin
Futbolculuk kariyeri: Ünsüz futbolcu
Öne çıkan özellikler: Felfeseci, gelişimci, detaycı, otoriter
Tercihler: Ofansif futbol, bol pres, militaristik antrenmanlar, yönetimle çatışma
Çalıştırdığı takımlar: Newell's (90-92), Atlas (92-94), Club America (95-96)
Velez Sarsfield (97-98), Espanyol (98), Arjantin (98-04), Şili (07-11)
Ahletic Bilbao (11-13), Marsilya (2014-devam ediyor)
Başarılar: 1 UEFA Avrupa Ligi finali (Athletic Bilbao), 2 Clausurua (Newell's, Velez) Olimpiyat Şampiyonluğu (Arjantin), 1 Kupa Amerika finali (Arjantin),
1 Libertadores Finali (Newell's), UEFA İspanya'da Yılın Antrenörü (Athletic Bilbao)
Share on Google Plus

About Unknown

This is a short description in the author block about the author. You edit it by entering text in the "Biographical Info" field in the user admin panel.
    Blogger Comment
    Facebook Comment

0 yorum:

Yorum Gönder