Bu yazı, 1 Temmuz 2012 tarihinde Akşam Gazetesi Pazar Eki'nde yayınlanmıştır.
“Ben basit bir iyi futbol dilencisiyim” diyordu yazar Eduardo Galeano, “Elimde şapkam, dünyanın dört bir yanını geziyor ve stadyumlarda yalvarıyorum: Allah rızası için, güzel bir maç lütfen! Bana bunu sağlayan her kimse ona bu mucize için şükranlarımı sunuyorum…” İtalya Milli Takımı tarihi boyunca Galeano’ya istediğini verememiştir herhâlde. Fakat Prandelli’nin İtalya’sı bunu vermeye yakın görünüyor...
Avrupa Şampiyona’sının sonuna geldik. Final maçında İtalya ile İspanya karşı karşıya geldi. İki taraf da iddialıydı. Turnuva boyunca oynadığı topa hâkim futbolla, ilgi çeken İtalya maçı 4-0 kaybetti ama yine de başka bir dünyanın varlığını gösterdi futbolseverlere. İtalya’nın bu şekilde oynamasındaki aslan payı da Teknik Direktör Cesare Prandelli’de.
YENİLİKLERİN ADAMI
Klasik bir İtalyan anlayışıyla milli takımı yöneten Lippi’nin başarısızlığı; 2007-08 sezonunda ‘İtalya’da yılın antrenörü’ seçilen Prandelli’nin şansı olarak görülebilir. İtalya’nın efsane oyuncularından biri olan Teknik Menajer Luigi Riva, göreve gelen ve geleneklere karşı koyan yeni anlayışını takıma adapte edecek olan Prandelli için, “Hevesiyle bizi etkiledi ve ikna etti” diyordu.
Prandelli katıldığı ilk basın toplantısında Buffon’u kaptanlığa getirdi ve İtalyan vatandaşı olan yabancı futbolcuları da takıma çağırabileceğini belirtti. Bu, yarı finalde Almanya’ya iki gol atan ‘arızalı deha’ Marco Balotelli’ye milli takımın kapılarını açan anlayıştı. Daha önce milli olan siyahî oyuncu Liverano’ya gösterilen tepkiler hesap edersek, bunun cesur bir karar olduğunu söylemek mümkün. Balotelli ilk milli maçına onun yönetiminde çıktı böylece. Önce yararlılık geliyordu, sonra kökenler… Onun için önce yetenek geliyordu, sonra tecrübe…
İtalyan futbolunda tecrübenin önemine büyük önem verilir. Hatta İtalyan takımı Milan’a gittiği dönemde Fatih Terim’in de gözlemlediği üzere, oyuncular tecrübe sırasına göre ayrı masalarda oturuyorlar. Takımın ‘ağabeyleri’nin arasına genç bir futbolcu kolay kolay giremiyordu. Kulüp takımlarındaki bu anlayışın yıkıldığı hâlâ söylenemez. Bu anlayışı yıkmak isteyen Prandelli egosu daha düşük oyuncuları –Juventus’un Conte önderliğindeki yeni yapılanmasının da yardımıyla— tercih ederken, kolektif uyumu hat safhaya çıkarmayı düşünüyordu.
PROGRESİF FUTBOL
Elemeleri geçtikten sonra Avrupa Şampiyonası’na katılan İtalya turnuvanın üçüncü maçında bir nevi hesaplaşmaya çıktı. Prandelli, İrlanda’nın ünlü antrenörü ve defansif, “mücadele’ futbolunun en başarılı öncülerinden biri olan Giovanni Trapattoni ile karşı karşıya geldi. İtalya maçı 2-0 aldı. İtalyan hoca maç sonunda felsefesinin ipuçlarını bir daha özetliyordu: “Artık pinpon gibi topu bir oraya bir buraya yollamak istemiyoruz. Bilerek oynamak istiyoruz. İyi bir takım olmalıyız.”
Topa hâkim olan bir takım yaratmak amacıyla yola çıkan Prandelli, bu koşulların oluşması için en büyük kozu olan insan ilişkilerini maharetle kullanarak bugünlere kadar geldi. Problemli oyunculardan birinin Balotelli olduğunu söylemiştik… En formda olduğu dönemde bile milli takım yolunda pek tercih edilmeyen, sene içinde kalp krizi dahi geçirmiş olan Cassano’yu tercih etmesi ve bu tarz oyuncuları yönetimi Prandelli’nin başarısının anahtarlarından birisi. Diğer antrenörlere nispeten genç görünen İtalyan hoca, insan ilişkileri konusunda gerçekten bir sihirbaz sayılabilir. Yıldız oyuncu tuzağına düşmeden, kendisinin verim alabileceği ve sözlerini dinleyecek oyuncuları kadroya çağırması, takımda bir rejenerasyon sağlamış durumda.
En önemli değişiklik tabii ki oyun içi anlayışta. Artık İtalya topu ayağında daha fazla tutmak istiyor, daha fazla atak yapmak istiyor. Topu kullanan ve oyunu geliştiren artık kendisi olmak istiyor. Oyuncu havuzundan bu anlayışa göre oyuncular seçiliyor. 80’li yılların sonlarında Milan’la devrim yapan ama daha sonra karşı devrime yenik düşen Arrigo Sacchi felsefesinden sonra Prandelli’nin rönesansı da İtalya’yı bir müddet daha ‘adı iyi anılan’ bir takım olarak görmemize sebebiyet verecek gibi.
0 yorum:
Yorum Gönder