Bu röportaj, 3 Haziran 2012 tarihinde yayımlanmış olup,Kevin Keegan beni görür görmez, “Aha, işte güzel sorular soracak bir adam!” diyor. Üstümdeki Cruijff tişörtünü gösteriyor. Daha ben sorumu sormadan, güler yüzüyle, mütevazı bir şekilde anlatmaya başlıyor; “Cruijff gördüğüm en harika oyunculardan biriydi. O hız, o denge… Acayip bir mizah anlayışı vardı bir de. Maç iyi giderken sahadaki herkese ‘Hey kaptan benim, dediğimi yapın’ derdi. Ama maç kötüyse Johan’ı (Neeskens) çağırırdı ve ‘ Johan artık kaptan sensin’ derdi...”
Akşam Gazetesi Pazar Eki için yaptığım röportajın geniş halidir.
Gülerek başlıyoruz söyleşimize…
1976’da Trabzonspor’la oynamış ve ilk maçı kaybetmiştiniz. Neler düşünmüştünüz?
Hatırladığım kadarıyla Trabzon bizim için çok zorlayıcı olmuştu. Trabzon’da kaybetmiştik, Liverpool’da yenmiştik. Gece ezandan uyuyamamıştık. Otel camiye çok yakındaydı. Ama esas taraftarlar inanılmazdı. Maçtan dört saat önce stattaydılar. Hiç maçtan dört saat önce o kadar dolan bir stadyum görmedim ve oraya gitmedim. Böyle bir şey İngiltere’de hayatta olmaz. Acayip bir gürültü vardı. Stadın dışında kimse yoktu, çok acayipti. Stadyum da ya denizi görüyordu ya nehir falan vardı. Karadeniz'di galiba. ,O sezon kupayı (Şampiyon Kulüpler Kupası) kazandık ama o maç en zor maçlardan biriydi. Oyuncu ismi hatırlayamıyorum ama orta sahanın göbeğinde iyi bir oyuncuları vardı. Eğer İngiltere’de böyle oynarlarsa çok zorlanırız diye düşündüğümü hatırlıyorum. Yine de isim hatırlamıyorum çok eski zamanda kaldı. 35 yıl falan oldu…
Hamburg’da oynadığınız zaman Özcan Arkoç için ‘çalıştığım en iyi hoca’ demişsiniz…
Hamburg’un hocası Branco Zebec’ti ama daha sonra kısa bir süre için Özcan geçti. Harika bir insandı. Çok kısa bir süre Hamburg’da beraber olduk. Oyunculara davranışını çok severdim. Çok da iyi bir kaleciydi ama çalıştığım en iyi hoca Shankly’ydi tabii.
Şimdi takip ediyor musunuz Türk futbolunu?
Evet, ediyorum. Emre Newcastle’da oyuncumdu. Çok iyi oyuncular izledim. İngiltere’de oynayanlar var. Tugay ve Tuncay’ı çok izledim. Tugay, Blackburn’deyken çok iyiydi. Bir ara Türkiye’ye de İngiltere’den çok oyuncu gelmişti. Anelka geldi. Saunders, Venison, Atkinson... Friedel… Sürekli takip ettim o yüzden… İskoçya’dan Miller geldi... Biliyorum biraz. İngiltere’de çok iyi Türk arkadaşlarım da var.
Liverpool tarihinin en iyi oyuncusu kim sizce?
Ben oyum Kenny Dalglish’e olurdu. Süper bir oyuncu olmasının yanı sıra, şimdi takımın başında (röportaj sırasında Dalglish hala takımın başındaydı) ama daha önce de takımı yönetti ve şampiyonluk kazandı. Yine de dönem dönem çok iyi oyuncularımız oldu. Ian Callaghan vardı benim zamanımda. Liverpool için 800 küsur maça çıktı. Çok iyi oyuncuydu. Süper klas değildi ama her zaman iyi oynadı, performansını hiç düşürmedi. Ian Rush çok iyi golcüydü. Aynı Michael Owen gibi. Trabzon’a karşı oynayan takımda yer alan Emilyn Hughues çok iyi oyuncuydu. Şu anki takımdan Gerrard’ı çok seviyorum. Bence Liverpool’un tüm zamanlar kadrosunu çıkarsanız, Gerrard mutlaka takımda ilk 11 olur. Her takımda her şekilde oynar. Bir sürü oyuncu var yani ama oyum Kenny’ye.
Peki ya siz?
Ben de iyi bir oyuncuydum tabii ama farklı zamanlarda Liverpool’da bulunduk. Ben çok gençken takıma geldim. İyi oynuyordum ama mental olarak Kenny kadar gelişmemiştim. Dalglish Celtic’ten geldiğinde 26-27 yaşındaydı. Zekâsının en üst seviyesindeydi. Liverpool için en iyi kimdi diye soruyorsan, Kenny yani.
Macera ve yeni bir meydan okuma istiyordum. Başka bir şekilde futbol oynamak, Almanca öğrenmek, orada yaşamak nasıl görmek istiyordum. Tam olgun bir yaşta gittim. Biliyorsun, üç kere üst üste şampiyon olduğumuzda, FA Cup ve Avrupa Şampiyonluğu’nu elde etmiştik. İki kere UEFA Kupası’nı aldık, bir sürü şey yaptık. Değişiklik istedim, bazı insanlar beş sene aynı yerde kalamaz.
Türkiye’den teklif aldınız mı hiç?
Evet. Uzun zaman önce teknik adam olarak gelme şansım olmuştu ama pek yurt dışında çalışmak istemiyordum. Yani sadece Türkiye için değil, Almanya’dan da, Arabistan’dan da teklif aldım ama gitmedim ama evimden o kadar uzağa gitmek istemedim. 61 yaşındayım artık. Futbolcuyken bunu yaptım ve keyif aldım. Hamburg’da Bundesliga’yı aldık ve üç sene kaldım ama artık yaşlıyım.
Hangi takımdı ve ne zamandı?
Söylemem. Beyefendiler böyle bir şeyi asla söylemez (gülüyor). Profesyonelce olmaz. Doğru yol bu değil.
Türkiye’den bir teklif yapılsa hangi takımı tercih edersiniz?
Fenerbahçe veya Galatasaray; kazanmak istiyorsanız bunları seçeceksiniz. Gordon Milne Beşiktaş’la iyi iş becerdi ama üç kere şampiyon oldu ama artık kazanmak isteyen adamın tercihi bu iki takım olur. İki sene önce Bursa sürpriz bir şampiyonluk aldı ama Fenerbahçe ve Galatasaray 10 kupadan dokuzunu alıyor.
Şu an takım çalıştırıyor olsaydınız hangi Türk oyuncuyu alırdınız?
Emre. Newcastle’da beraberdik. Newcastle onun için doğru takım değildi ama insan olarak da seviyorum Emre’yi. Çok yetenekli ama aynı zamanda azimli. Yedek kaldığı zaman “oynamak istemiyorsam gitmek istiyorum” demişti. Oynamıyorsam, “ben parama bakarım” diyen oyuncudan iyidir bu. Ben böyle oyuncuyu severim.
Türkiye’nin EURO 2012 olmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şaşırtıcı… Türkiye birçok takımla aynı soruna sahip. 90’ların ortasında harika takımlarınız ve oyuncularınız vardı. Çok güçlü ve yetenekliydiler, hepsi uzun zamandır; çocukluktan beri birbirleriyle oynuyorlardı. Hepsi doğru yaştaydılar. Şimdi herkes o kadar iyi olmadığınızı düşünüyor ama işin doğrusu jenerasyonu kaybettiğiniz. Şimdi o kadar kaliteli oyuncu yok. Yine iyi oyuncular var ama sayısı daha az. Ayrıca bir sorununuz da yabancı oyuncu fazlalığı. İngiltere’de de bu var. Arsenal bakıyorum 2 İngiliz. Newcastle’a bakıyorum, 2 İngiliz. Chelsea’de 3 İngiliz. Liverpool’da belki 5 tane… Yani seçme havuzumuz azalıyor. Yabancılar eğer kalitelilerse lig için iyidirler tabi ama milli takım için iyi değiller.
İngiltere’den de belki bu yüzden ayrıldınız?
Tabii tabii. Çok benzer şeyler yüzünden. Milli Takım'ın başındayken Arsenal – Chelsea maçına gitmiştim. O zamanlar Arsenal hala Higbury’de oynuyordu. Sahada sadece bir İngiliz vardı. Bir İngiltere Ligi maçında, İngiltere Milli Takım Menajeri sahaya bakıyor ve iki İngiliz takımında sadece bir İngiliz var. Aynı maçta Fransa Milli Takımı antrenörü Santini de vardı. Sahada 12 oyuncusu vardı. Şu an bu denge çok yanlış. Ama artık geri dönüşü de yok gibi. Çok geç kaldık.
İngiliz basınında bazı gazeteler size ‘Transfer Manyağı’ diyordu…
Hangi gazete?
Observer'dı galiba...
Bir daha okuma madem. (Gülüyor) Buna uzun bir cevabım var. Düşün, Newcastle’dasın. Takımın İkinci Lig’in sondan ikinci sırasında. Niye? Çünkü iyi oyunculara sahip değiller. Altyapıdan da çıkmamış. Ne yapacaksın; yeni yüzler getireceksin. Fulham’dasın. Üçüncü Lig’de bile zorlanıyorsun. O zaman ne yapacaksın; oyuncu satın alacaksın ama diğer hocalardan daha fazla oyuncu almaya meyilli olduğumu sanmıyorum.
Newcastle’da bu şekilde başarılı olduk. Neredeyse Şampiyonluğu alıyorduk. Hiçbir şey kazanamamış bir takım için iyi bir şey. İyi oyuncu yoksa almak zorundasın. Eğer yerel bölgende iyi oyuncular olsaydı orada olmazdın. Eğer iyi oyuncu Türkiye’de derlerse giderim alırım ama ucuz maliyetli Letonya, İsveç, Danimarka gibi yerleri tercih ettik. Bana sorarsan birçok menajer benden fazla oyuncu alıyor.
Newcastle’dan neden olmadı?
O zamanlar Manchester United ile oynadık. Harika maç çıkardık, 1-0 kaybettik. Çok büyük kırılma noktasıydı. United ligin sonuna kadar sadece bir maç kaybetti biz ise dört. Onlar da çok iyiydi yani. Belki de oyuncuların kafasında yerleşmedi şampiyonluk fikri. Şampiyon olabileceklerine tam inanmadılar.
Messi mi Ronaldo mu?
Messi. Hiç şüphesiz. Sadece harika bir oyuncu değil, harika bir insan. Tavırları çok iyi. Bazı oyuncular harikadır ama afra tafra yaparlar. Messi’de böyle bir şey yok. Herkese yıldız olarak nasıl olunması gerektiğini gösterdi.
Kupadaki favoriniz kim?
Fransa. Atlet bir takımlar, sürpriz yapabilirler. İspanya ve Almanya da kuvvetli takımlar tabii.
0 yorum:
Yorum Gönder